28 Haziran 2016 Salı

Meded Ey Harîsun Aleynâ!

Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah'ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. AIIah-ü Teâlâ’yı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini "Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. Hepsi gelip onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar.

Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar:

"Kullarım ne diyorlar?"

"Seni tesbih ediyorlar, sana tekbir okuyorlar, sana tahmid okuyorlar.

Sana tazim (temcid) ediyorlar" derler.

Rabb Teâla sormaya devam eder:

"Onlar beni gördüler mi?"

"Hayır!" derler.

"Ya görselerdi ne yaparlardı?"

"Eğer seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla ta'zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı" derler.

Allah tekrar sorar:

"Onlar ne istiyorlar?"

"Senden, derler, cennet istiyorlar."

"Cenneti gördüler mi?" der.

"Hayır ey Rabbimiz!" derler.

"Ya görselerdi ne yaparlardı?" der.

"Eğer görselerdi, derler, cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi."

AIlah Teâla sormaya devam eder:

"Neden istiâze ediyorlar?"

"Cehennemden istiâze ediyorlar" derler.

"Onu gördüler mi ?" der.

"Hàyır Rabbimiz, görmediler!" derler.

"Ya görselerdi ne yaparlardı?" der.

"Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı" derler. Bunun üzerini Rabb Teâla şunu söyler:
"Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!"

Resülullah aleyhissalâtu vesselâm sözüne devamla şunu anlattı:

"Onlardan bir melek der ki: "Bunların arasında falanca günahkar kul dahi var. Bu onlardan değil. O başka bir maksadla uğramıştı, oturuverdi." Allah Teâla.. "Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki onlarla oturanlar da onlar sayesinde bedbaht olmazlar" buyurur.

Buhâri, Daavât 66, Müslim, Zikr 25, (2689); Tirmizi, Daavât 140, (3595).

21 Nisan 2016 Perşembe

ANAM


17:52 (2 dakika önce)
Eskimez yâr'ım anam,
Sığındım dâr'ım anam,
Şifâdır kokun bana,
Bakışı kerîm anam..

Zahmeti Rahmet bildin,
Izdırâba hep güldün,
Derdimle derde kaldın,
Fedâ-i-kâr'ım anam..

Ayağın başım tâcım,
Gülüşün cân ilâcım,
Seninle kalmaz acım,
Cânıma ferim anam..

Kademin tahtı Cennet,
Varlığın bana servet,
Etmez evlâda minnet,
Firdevstir yerin anam..

Bu güller yetmez sana,
Şiir anlatmaz seni,
Dünyâlar tartmaz seni,
Öptüm ellerin anam..

Sînemde hâr'ım anam,
Nağmemde zâr'ım anam,
Duâ'n eksik olmasın,
Hayâtım vârım anam,
Rabbim'den Nûr'um Anam...


Tâhâ Yâsîn Yıldız

Ben hiçbir şiirime ağlamadım, Sana yazdığıma ağladığım kadar Ana'm!
Ben ağlasam ne çıkar, Senin gül yüzün hep gülsün yeter Ana'm!
İyi ki varsın, ömrüne bereket, Allah dostu mübârek Anam..!



2000 yılının 14 mayıs gecesi Birâderim şehîd olduğunda Anneler günüydü,
Bu sebeple anneler günü bizde hep bir hüzündür, Rabbim anamın bu hüznüne karşılık ötede, cennette ona ve bütün analara evlatlarıyla beraber ebedi vuslat neşvesi nasib etsin... Âmîn

26 Mart 2016 Cumartesi

EFENDİM

EFENDİM..!*

Habîb-i Yezdân'sın, kullara Sultân'sın Efendim!
Hatîb-i Yektâ'sın, bir nâtık lîsansın Efendim.!

İhyâ oldu kudûmünle câmid ü meyyit kulûb,
Mahzûn olmuş dîllere, mahz-ı huzûrsun Efendim.!

Mâyeni muhabbetten tekvîn eylemiş Yaradan,
İnkişâf-ı hubb-u Mevlâ'ya medârsın Efendim.!

Muntazır idi kâinât sebeb-i hilkatini,
Sen geldin, âleme neşve i sürûrsun Efendim.!

Âb-ı Hayat'tan nasipsiz ye'se batmış varlığa,
Sîneleri şâd-âb eyleyen Kevsersin Efendim.!

Cümle Âşık ı Sâdıklar Senden alır feyzini,
Ezel-Ebed Bezm-i Aşk'a Serzâkirsin Efendim.!

Serdâr u Erkân-ı Harb'ler temennâ durur Sana,
Nazar-ı a'dâ hem Yârân'da Ser-kâr'sın Efendim.!

Cümle nâs ümmetine, Nebîler Sana gıbta-keş,
İnsân u Cânn u Enbiyâ'ya Server'sin Efendim..!


                                    Tâhâ Yâsîn Yıldız
                                  11-Rebîü'l Evvel-1437
                                          Ankara


*Aah! Efendim, keşke âyinem Seni, hiç olmazsa bir "Derviş-i miskin" kadar aksetmeye müsâid ve müstaidd olsaydı..

3 Mart 2016 Perşembe

Devâ'yı Hâvî'dir Cefâ...

DEVÂ'YI HÂVÎ'DİR CEFÂ...


Allâh'ım! hep kutsal olsun ızdırâbımız..
Öyle bir ızdırâbı yoldaş et ki bize,
Öyle bir mâhiyette olsun ki hüznümüz,
Başkalarının bizden duyması muhtemel
Bütün ızdırâblara ebediyyen mânî olsun..
Senin takdir ve tebcil ettiğin türden,
Memnun kalacağın sabr u sebatımız olsun,
Öyle ki yüreğimize mâden-i kuvvet olsun,
Duysun Seni derince ve lebâ-leb dolsun..

Zâten hep sevdiklerine vermişsin ızdırâbı Sen,
Herbiri "mustafâ" olsun diye denemişsin,
Muhabbetini celbetmiş mustafâ olanlar..
Bize verdiğin de muhabbetinden mütevellit olsun,
Sevdir bize, verdiğin ızdırâbı..
Öyle ki, haşyet ve muhabbet imtizâc edip dolsun içimize,
Değsin çektiğimize, arınsın gönül dünyâmız..
Bize bakanlar, hâlemize girenler,
Dupduru bir atmosferde bulsunlar kendilerini..
O atmosferi yırtmaya ve kirletmeye çalışanlar,
Çarpılsınlar, vurgun yesinler, emelsiz kalsınlar!
Bütün nâdan ve zâlimler,
Eli boş dönsün bencil ve hadsizler...

Hiç eksik etme ulvî ızdırâbını bizden,
Ki hem şu uslanası nefislerimizi terbiye,
Hem de muhâtablarımızı, şerrinden tebrie etsin...
Hüzün Peygamberi gibi olsun hâlimiz,
Öyleki; Rahmet ve Şefkatini galeyâna getirsin,
Nazar ettiğin her hâlimiz...
Tahsîn edilmiş bir kal'a gibi sarsın bizi ızdırâbımız,
Çakılıp kalsın hayâtın debdebesi cidârımızda,
Ve hergîz destur bulamasın kapımızda..
Çok uğraşsa da şeytânî işvesiyle dûnyâ,
Sızıp düşüremesin şehirlerini mahrem memleketimizin...

Harâret bahşetsin kutsal hüzün sînemize,
Her dem tâze nefhâ üflesin gönül ocağımıza,
Harrından hiç bir şey eksilmesin aşk âteşimizin,
Bacasından misk ü amber tütsüsü yayılsın,
Yormasın isyân u şekvâ duman ve isi, sadrını muhîtimizin,
Şeker şerbet olsun kaynayan muhabbet zemzemesi,
Dert yutup şevk gamzedelim lütf u inâyetinle...

Dalımız sağlam olsun tutanlara,
El verdiğimiz herkes gülüversin rengârenk,
Hâl ü tavrımız dağlamasın kimseleri,
Sînede erisin tasamız, âleme aksetsin neş'emiz,
Sevdâ nağmeleri okunsun yüzümüzde,
Sapma görmesin kimse çizgimizde..
Elimizde hep kâfûr-nümun muhabbet kâsesi,
İçten gelen ve sapmayan bir nazar hendesesi,
Bir uhrevî soluk bûsesi görsün
Bizi tartan ve bize bakan herkes..

Seni görsünler hâsılı harekât ve sekenâtımızda,
Konuştuğumuz lîsanda Seni,
Verdiğimiz müleyyen elde Seni,
Sarfettiğimiz müleyyin kelâmda Seni,
Tutup yürüdüğümüz yolda Seni,
Bakış ve davranışlarımızda hep Seni,
Allâh'ım!.. hep Seni görsünler...

Uhrevîlik boy atsın her hâlimizde,
Bakan nazarlar sonsuza dalıp gitsinler,
Ezel ve ebed neşvesi soluklasınlar iklimimizde,
Lâl ü güher olsun Dîl sadefinden dökülenler inci gibi,
İncinmenin hayâli bile tahattur etmesin bizden yana..
Kuru, boş ve gâyesiz lafların kurbânı olup,
Yığılıp kalmasın kimse karşımızda...

Sadâkat görsün gözümüze bakanlar,
Işık görsünler, meş'ale bilsinler yollarına,
Meşkûk ve müşevveş gelen herkim müstakîm ayrılsın,
Anlasın bize bakanlar devrânın bazuyla değil,
Aşk u Muhabbetle deverân ettiğini..

Sen ol! ve'l hâsıl her hâlimizde,
Allâh desin her gezen muhîtimizde.. Allâh...!

Âmîn Yâ Muîn,
Bi-hurmeti Seyyidi'l Mürselîn..




HÜZÜN

Dîl-hân'ım yurd-eyleyen sen misin hüzün!
Vurdukça cerh-eyleyen sen misin hüzün!
Anladım dîl'de mukîm olmak murâdın,
Cân'ım Yâr'e peyleyen sen misin hüzün..!

Ağlatıp âteş-i aşk'a râm eyledin,
Gözyaşım bâde'n, yüreğim câm eyledin,
Kâlbim zârını kendine kâm eyledin,
Bam telimde tınlayan sen misin hüzün..!

Eyyâm-ı ömrüm gadrine duçar oldu,
Vücûdum s'ay u gayretten nâçâr oldu,
Ârâmınla cân kendinden geçer oldu,
İnceden kim, sızlayan sen misin hüzün..!

Yâr yollarında dağ düşürüp sîneme,
Vurup miheng-i aşk'a, çöküp cânıma,
Yar-yar nâme-i derdi yazıp alnıma,
Ser-mest, Yâr'e bağlayan sen misin HÜZÜN...!


                            Tâhâ Yâsîn Yıldız
                     
               (tahsîn-i kelâm, twitter.com/muhelhil/

8 Şubat 2016 Pazartesi

Bâd-ı Sabâ

Dol sîneme, es dört yanına,
Fer ol bu yüreği hâlsize,
Dönme benden yüzün bâd-ı sabâ,
El ver bu vefâsıza!
Bâzen esirip geçsemde önüne,
Boşver, aldırma sen bana..!
Dol içime, dol bâd-ı sabâ!
Yumuşat gamlı kasvetli gönlümü,
Bir nefes al götür yârime,
Sür şifâ diye katmerli derdine,..
Es sadrımın ücrâ köşelerine,
Tut kanayan yerlerini kâlbimin,
Okşa o naif elinle derûnumu,
Tebşîr tutsun yerini yaslarımın..
Aç paslı kilidini cân kapımın,
Bûyunu saç her yanına gönlümün,
Hiç kalmasın tortusu hüznümün..!
Gir! sen gir bâd-ı sabâ rûhuma,
Dağıt habis efsunları büyülü nefesinle,
Sekîne bahşet lâhûtî sesinle..
Terbiyecisi ol hafakanlarımın!
Hakkından gel bütün hamlıklarımın,
Kalmasın esiri olduğum nicedir,
Yıkıp döken esirmelerimden eser!
Belki senin nâzenin okşaman yaralarımı,
Nakış nakış işlemen keser acılarımı..
Sür bâd-ı sabâ sür atını!
Dolaş bir solukta vîrâne gönül bahçemi!
Değiştir boynu bükük güllerimin,
Billur damlalar döken sancılı,
Sümbüllerimin mahzûn hâlini..
Her sabah beklerim bâd-ı sabâ!
Gelip tâzele cân evimi yeniden,
Sen gir incecik gönül kapımdan,
Sız usul usul aralıklarından..
Her sabah mihmânım ol bâd-ı sabâ!
Çal kapımı tatlı fısıltılarınla,
Destursuz gir Yâr inceliğiyle!
Hele de ömrümün şu yalnız,
Yapayalnız geçen faslında.....


Tâhâ Yâsîn Yıldız
08 Şubat 2016 seheri...

Sen Düştün...

Kar yağdı saçlarıma sevdiğim kar yağdı!
Ayrılık bir mızrak gibi bağrımda, hâl kalmadı,
Ömrün son demindeyim, yüzüm güimedi,
Sensiz günlerim bir ömürden geri kalmadı..

İz düştü yüzüme derinden, çizgi çizgi,
Güz düştü bahârımın üstüne sevdiğim!
Köz düştü sol yanımın üstüne, yoksun!
Sensiz günlerim bir ömürden geri kalmadı..

Mor düştü halka halka gözlerime,
Kor düştü yüreğimin üstüne sevdiğim,
Hor düştü âlemin bakışı şu zavallı hâlime!
Sensiz günlerim bir ömürden geri kalmadı..

Bâb düştü yüreğime yâre yâre, üst üste,
Şeb düştü günlerimin üstüne kâre kâre sevdiğim,
Leb düştü feleğin ızdırâb bûsesinden alnıma!
Sensiz günlerim bir ömürden geri kalmadı..

Kar düştü saçlarıma tel tel, ince ince kar!
Har düştü sineme herbiri hançer gibi sevdiğim,
Zâr düştü hançereme, diyemedim derdimi yâr!
Sensiz günlerim bir ömürden geri kalmadı…



                                               Tâhâ Yâsîn Yıldız
                                               8/şubat/2016
                                               Ankara

1 Şubat 2016 Pazartesi

GAZEL

Vakt ermeden mâdeninden meydâne gelen dürdâne midir,
Kemâle varmamış lahm-ı mahsûs, vâlideyn vildânı mıdır..

Mihengine tahammül eyleyip, sabırdan dûr olma ey dîl!
Murâdın sabr-ile Mevlâ'dan ummayan kul mestâne midir..

Yüzün dökmez, belin bükmez, Hakk'dan ğayrıya abd-i hakîki,
Âb-ı rûy'un dökse mâsivâya, ol vech-i insânî midir..

Dîl zârını duyan elbet Hüdâ'dır, derdin O'na şerhet bes!
Ebvâbın ağyâra açan kâlb, Ol Mihmân'a bir hâne midir..

Mahbûbât-ı âfilîn derdi midir, gönlün âteşîn yakan,
İştiyâk-ı Hubb-u Mevlâ ile yanmayan biryâne midir..

Âşık hâlin ifâdeden âcizdir deyi, sanma dîvânedir!
Garîk-i Aşk hâlini istihzâ eylemek merdâne midir..

Yandıkça Âşık, âteş-i aşk'dan tagaddî eyler her dâim,
Yandıkça ol âteşe, sebât'la dönmeyen pervâne midir..

Nefs-i zâlim sürmek ister de zevk-ü safâ dünyâda lâkin,
Nefse uyan kulun ukbâda konduğu Dâr Seyrâne midir...


Tâhâ Yâsîn Yıldız